DİŞ GICIRDATMA

Bruksizm (diş gıcırdatma) genellikle uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayıdır. Toplumumuzda sık rastlanır. Genellikle bu alışkanlığa sahip bireyler bundan habersizdir.

19 Aralık 2010 Pazar

Uykuda diş gıcırdatmak


Çocukluk döneminde sık rastlanan bu sorun er­genlik ya da yetişkinlik dönemine kadar sürebilmekte; özellikle aynı odada yatan diğer kişileri rahatsız etmesinin yanında, çocuklarının diş sağlığı açısından anne babaları kaygılandırmaktadır.
Birçok etkenin diş gıcırdatmasına neden olabileceği düşünülmektedir; kalıtımsal ola­bileceği, çene ya da diş yapısından kaynaklanabileceği ya da sıkıntılı düşlerde olduğu gibi günlük yaşanan olayların, kaygıların, istek ve beklentilerin uykuya taşınarak oluşturduğu gerginliğin diş gıcırdatma­ya sebep olabileceği ileri sürülmektedir.
Diş hekimleri açısından sürtünmeden kaynaklanan zorlanma kar­şılıklı diş yüzeylerinde aşınmaya, dolayısıyla diş sağlığında bozulmaya neden olacaktır. Bu nedenle kalıcı dişlerin sağlığı açısından ele alınmalarında ve ergenlerde bazı alanlarda olumlu gelişmeler olabilir.
Ço­cuk okul yaşına geldiğinde toplumsal işlevsellikte ilgi artması gözle­nebilir. Bazı ergenlerde davranışların daha da bozulduğu, bazıların­da ise düzeldiği gözlenebilir. Dil gelişimi ve becerileri ve genel zihin­sel düzey bozukluğun seyrinin ve sonlanımının en önemli belirleyici­leridir.
Diş Gıcırdatması
Eldeki izleme araştırmaları bu bozukluğu olan bireylerden yetişkin­liğe ulaşanların sadece çok küçük bir yüzdesinin bağımsız yaşayabildi­ğini ve çalışabildiğini göstermektedir. Olguların ancak 1/3′ü kısmen bağımsızlığını kazanmaktadır. Otistik bozukluğu olan ve yüksek işlev­sellik gösteren erişkinlerde bile toplumca! etkileşim ve iletişim ile ilgi ve etkinliklerdeki yetersizlikler devam etmektedir.
IQ puanı 70 ve üstünde olanlar, 36 aylığa kadar olan süre içinde olsa da geç başlayanlar, kısmen de olsa dil gelişimi iyi olanlar ve sos­yal şartları iyi olanlarda hastalığın seyri daha iyidir. Sadece % 1-2’si bağımsız ve olağan yaşama kavuşabilirken çoğunluğunun bakıma ge­reksinimi vardır ve klinik belirtiler devam eder.
Çocuklarda 
Genel olarak benimsenen tedavi özel eğitim ve çocuğun temel ya­pısal bozukluğunu gidermeyi amaçlayan bilişsel davranışçı tedavi yön­temleridir. Bu arada otistik çocuğun duygusal yoksunluğunun da belir­li ölçüde doyurulmasına çalışılır. Her türlü sosyal ortam ve anne baba­nın çocuğa yakın ilgisi çok önemlidir.
Otistik çocukların bireysel ve grup tedavisi programlarına katılmalar!, anne babalarının ise danış­manlık yapılarak izlenmeleri gerekir. Küçük yaşlarda uygun otistik ço­cuklara kreş önerilebilir. Okul döneminde ilköğretime başlamaları yö­nünde değerlendirilmeleri gerekir. Otistik çocuklarda okula gitme ora­nının % 17-36 arasında değiştiği ve % 58′inin ilköğretimden yararlan­dığı belirtilmektedir.
Otistik bozukluk ve diğer yaygın gelişimsel bozukluklarda ilaç kul­lanımı daha çok belirtilere yöneliktir. Özellikle kendini yaralayıcı dav­ranışların olduğu, eğitimi etkileyen aşırı hareketliliğin olduğu otistik çocuklarda çok farklı gruptan ilaçlar kullanılabilmektedir.
Antipsikotik ilaçlar, düşük dozda antidepresan ilaçlar, fenfluramin ve naltroksen kullanılan ilaçlardandır. Aşırı hareketli, sürekli bağırıp çağıran, saldırgan, uykusu bozuk ve çevreyi rahatsız eden çocuklarda uyku düzenle­yici ilaçlar ile antihistaminikler denenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder